Türkiye'de 1963 yılından itibaren uygulanan beşer yıllık planlı dönemler boyunca, "yüksek büyüme hızları" ve "sanayileşme yönünde yapısal değişim" temel hedefler olarak alınmıştır. Benimsenen sanayileşme satejileri ve izlenen ekonomik politikalar, 1980 öncesi ve sonrası dönemlerde büyük bir farklılık gösterir. 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Programı ve devamında izlenen politikalar, daha önce her 8-10 yılda bir yürürlüğe konan istikrar programlarından farklı olarak ekonomi ve sanayileşme politikasında daha köklü bir değişikliği yansıtmaktadır. Nitekim para, maliye, dış ticaret ve döviz kuru politikalarında radikal değişiklikler yapılmış ve "ithal ikamesine dayalı-iç piyasaya yönelik" sanayileşme yerine "ihracata dayalı-dışa yönelik" sanayileşme yönünde bir dönüşüm gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

1980 sonrası dönemde, sanayi kesiminin desteklenmesi üretim aşamasında yoğunlaştırılmış ve yabancı sermaye teşvikleri artırılmıştır. Sanayi kesimindeki bu yapısal değişim, imalat sanayii üretimi içinde ara ve yatırım mallarının artırılmasıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Yatırım malları içinde, karayolu taşıtları, elekiksiz makinalar ve madeni eşya üretimi ilk sıralarda yer alırken, ara malları üretiminde ise peol ve demir-çelik ürünleri en fazla paya sahip olmuşlardır. Ayrıca ara ve yatırım malları ithalatı önemli ölçüde kolaylaştırılmıştır. Böylece sanayinin ihtiyacı olan yeni teknolojiler ve modern pazarlama yöntemlerinin ülke içindeki kullanımı yaygınlaştırılmıştır.

Özellikle 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren, hükümetler sanayi sektöründe altyapı yatırımlarını hızlandırmak ve daha iyi şartlarla kaynak ihtiyacını karşılayabilmek için, "yap-işlet-devret" modelini devreye sokmuşlardır. Sermaye piyasasına yönelik olarak ise, öncelikle küçük tasarrufların sanayiye yönlendirilmesini sağlamak amacıyla gerekli önşartlar hazırlanmış ve 1981 yılındaki bir kanun ile Sermaye Piyasası Kurulu oluşturulmuştur. Bu önlemlere paralel olarak, bankacılık hizmetleri modernleştirilmiş ve uluslararası işlemlerin daha da hızlandırılabilmesi için, gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Sanayileşme politikasının vazgeçilmez önşartlarından olan ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin iyileştirilmesi konusuna ise özel bir önem verilmiştir.

 

Önemli bir bölümü 1980 yılında başlatılan ve ihracata yönelik düzenlemelerle birlikte döviz kazandırıcı faaliyetleri teşvik eden önlemler, sanayinin rekabet gücü kazanması ve ihracatın artırılması yönünde büyük katkılar sağlamıştır. Türkiye'de açılmış bulunan serbest bölgeler ve uluslararası fuarlar ise Türk sanayiinin gelişmesi ve dünya pazarlarıyla bütünleşmesi yönünde oldukça etkili olmuşlardır. Sanayi kesiminin gelişmesine yönelik olarak gösterilen bütün bu gayretler sonucunda, Türkiye'nin toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı, 1980-1998 yılları arasında %36'dan %77.4 seviyesine yükselmiştir.

Sanayi sektöründeki büyümenin esas kaynağı, özel sektörün yatırımları ve dinamizmidir. Son yıllarda mevcut sanayi yapısının iyileştirilmesi çalışmalarına paralel olarak, kamu kesiminin yürüttüğü iktisadi faaliyetlerin özelleştirilmesi çalışmalarına hız verilmiştir. Kamu kesiminin sanayi üretimine yönelik olarak yaptığı yatırımlar da azalmıştır. Ayrıca Türk özel sektörü tarafından yürütülen Araştırma-Geliştirme (AR-GE) faaliyetleri, 1990'lı yılların ortasından itibaren devlet tarafından sistemli bir şekilde desteklenmeye başlanmıştır. Ayrıca 1995 yılında AR-GE faaaliyetlerinin devlet yardımlarıyla desteklenmesine ilişkin mevzuat yürürlüğe girmiştir.

Dünya pazarları ile bütünleşme yönünde yürütülen çalışmalar bütün hızıyla devam etmektedir. Türk sanayii, elde ettiği tecrübe ve birikimlerle Ortadoğu, İslam ülkeleri ve 1990 sonrası dönemde bağımsızlığını kazanmış Orta Asya Cumhuriyetleri başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinde yapılmakta olan ortak yatırımları üstlenebilecek ve yönlendirebilecek bir seviyeye ulaşmıştır.

 

Son yıllarda, Türkiye'ye yapılan iş ziyaretlerinde büyük artışlar olmuştur. Ortak yatırım projelerinin desteklenmesi amacıyla, Türkiye'deki tüccar ve sanayicinin en önemli meslek kuruluşlarından biri olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), esnaf ve sanatkarların en üst meslek kuruluşu olan Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK), sanayici ve işadamları dernekleri, özel firmalar ve vakıflar tarafından çeşitli faaliyetler yürütülmektedir.

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYİH) sektörel dağılımı incelendiğinde, sanayi sektörünün 1997 yılında %21.9 olan payının 1998 yılında %19.6'ya düştüğü görülmektedir. Sanayi sektörü genel eğilime uygun olarak %9.1 gibi yüksek oranlı bir büyüme hızı ile başladığı 1998 yılında, ancak %1.8 oranında bir büyüme göstermiştir. Sanayi katma değerinin GSYİH içerisindeki payında yaşanan düşüşte, imalat sanayii üretiminde görülen azalma etkili olmuştur. Toplam sanayi üretimindeki payı %8.5 civarında olan ve 1996 yılında %7.7, 1997 yılında %12.3 artan imalat sanayii üretimi, 1998 yılının ilk yarısında da büyüme eğilimini devam ettirmiştir. Ancak, yılın ikinci yarısından itibaren önemli ölçüde iç talep yetersizliğinden kaynaklanan bir üretim daralması yaşanmıştır. 1997 yılında %79.4 olan imalat sanayii kapasite kullanım oranı da, 1998 yılı sonu itibariyle %76.6'ya gerilemiştir. Bununla birlikte toplam ihracatın %77.4'ünü oluşturan sanayi ürünleri ihracatı, 1998 yılında bir önceki yıla göre %5.6 oranında artış göstererek 20 milyar 866 milyon dolara yükselmiştir.

 

İstanbul Organize Deri Sanayii Bölgesi

Ülkede özellikle 1980'li yılların başından itibaren altyapı maliyetlerini azaltmak ve sınai faaliyetlerin çevreye zarar vermesini önlemek amacıyla, yeni sanayileşme stratejilerinin geliştirilmesine de büyük önem verilmiştir. Bu bakımdan, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin kurulması ve ülke genelinde yaygınlaştırılması fikri, giderek daha fazla destek görmektedir. Nitekim ülkenin çeşitli bölgelerindeki 294 adet küçük sanayi sitesindeki toplam işyeri sayısı, 1998 yılı sonu itibariyle 70.603'e ulaşmıştır. Ayrıca ülkede 1998 yılı sonuna kadar, toplam 10.160 hektarlık alanda 43 adet organize sanayi bölgesi hizmete açılmıştır. 1999 Yılı Yatırım Programı'nda ise büyük bir kısmı devam eden 222 adet küçük sanayi sitesi projesi yer almakta olup, 38.577 işyerinin bulunacağı bu küçük sanayi sitelerinin bitirilmesi ile yaklaşık 230.000 kişiye istihdam imkanı sağlanacaktır. Yine 1999 Yılı Yatırım Programı'nda etüd-proje aşamasında 45, kamulaştırma aşamasında 9, inşaat işleri devam eden 174 proje olmak üzere toplam 228 adet organize sanayi bölgesi yatırımı yer almış, kalkınmada öncelikli yörelerdeki organize sanayi bölgesi yatırımlarının 13 adedi tamamlanmıştır.

Avrupa Birliği ve Türkiye arasında 1996 yılından itibaren yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması, Türk sanayiinin rekabet gücünü olumlu yönde etkilemiştir. Çünkü daha ucuz ve kolay bir şekilde ithal edilebilen ara ve yatırım malları, sanayi kesiminde yapılan üretim kalitesini yükseltmektedir. Türk sanayiinde üretim kalitesini yükseltebilmek, rekabet gücünü artırabilmek ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ekonomileriyle uyum sağlayabilmek için, 1996 yılında yürürlüğe giren kanun ve kararnameler şunlardır:

 

  • Dünya Piyasalarıyla Bütünleşme ve AB ile Gümrük Birliği çerçevesinde Rekabetin Korunması Hakkında Kanun,
  • Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun,
  • Patent Haklarının Korunması,
  • Endüstriyel Tasarımların Korunması,
  • Coğrafi ışaretlerin Korunması,
  • Markaların Korunması Hakkında çıkarılan kanun hükmündeki kararnameler.

Yapılan mevzuat düzenlemeleri ile sanayinin uluslararası rekabet gücünün artırılması yanında, yabancı sermayenin ülkeye gelişinin hızlandırılması amaçlanmıştır. 1999 yılında ise kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartname ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların "Uluslararası Tahkim" yolu ile çözümlenmesine olanak tanıyan Anayasa değişikliği yapılmış ve böylece yabancı sermayenin ilgi duyduğu başta enerji olmak üzere otoyol, köprü, tüp geçit ve baraj gibi yüksek kaynak ve ileri teknoloji gerektiren projelerin önü açılmıştır. Nitekim dünya ile bütünleşme politikalarına uygun olarak desteklenen yabancı sermayenin ülkeye girişi devam etmektedir. Yerli firmaların teknolojisini ve rekabet gücünü olumlu yönde etkileyen bu gelişme, firmaların AB ve dünya pazarlarına açılmalarını kolaylaştırmaktadır. Bunlarla birlikte, iç ve dış piyasalarda rekabeti bozan unsurların ortadan kaldırılması da öncelikli hedefler arasında yer almaktadır.